Share

Özgürlüğün Anahtarı: Kabul

Dünyaca öyle bir süreçten geçiyoruz ki, hayatta kalmak için karşımıza çıkanı ya kabul edeceğiz ya da yok olacağız. Çoğunlukla yaptığımız, durumu kabulleniyormuş gibi davranıp, aslında direnç göstererek hayatımızı zorlaştırmak. Bilişsel olarak kabulü seçsek de, bilinçaltında direnç gösteriyoruz. Neden? Belirsizlik korkusundan! Oysa, “Bütün fırtınalar hayatımızı bozmak için gelmez, bazıları yolumuzu açmak içindir.” Kabul ve direnç arasında seçimimizi farkındalıkla yapmalıyız; her biri farklı yöne taşıyacaktır. 
Bir örnekle ilerleyelim. Şu sıra sizi zorlayan bir durumu düşünün; bir şekilde çözdünüz veya hâlâ çözümlenmeyi bekliyor. Ne yapmaktasınız, hangi tutum içindesiniz, tepkisel direnç mi, bilinç ve farkındalıklı kabullenme mi? Birbirine zıt bu tutumları deneyimlemek için küçük bir deneye ne dersiniz… Oturur durumdaysanız ayağa kalkıp duvar karşısına geçip bir adım mesafede durun. Yazı yazdığınız kolunuzu kaldırıp avuç içinizi duvara yerleştirin. Avucunuzu temas ettirerek duvarın soğukluğunu, dokusunu ve hareketsizliğini hissedin. Şimdi duvara baskı uygulayın; tüm gücünüzle duvarı itin. Avcunuz, kolunuz ve omzunuzdaki hislere dikkatinizi verin. Hafifçe, biraz daha güçlü veya tüm gücünüzle verdiğinizde olanı gözlemleyin… Ne hissediyorsunuz; duvar hareketsiz mi, yoksa karşılık mı veriyor? 
“Nasıl karşılık verebilir ki, o bir duvar!” diyor olabilirsiniz. Bir anlığına durun; avcunuzdaki, kolunuzdaki ve omzunuzdaki hislerinize dönüp dikkatle duvardan gelen baskıyı hissedin. Güç verdikçe karşılığında basıncı hissediyor; hafif güç uyguladığınızda, daha az direnç görüyor; tümüyle bıraktığınızdaysa (sadece dokunduğunuzda) omzunuzda, kolunuzda ya da avcunuzda hiçbir güç hissetmiyorsunuz. Cansız bir duvarla karşılıklı güç veriş-alışı yaptınız. Sizce bunların anlamı ne? Zorlayıcı bir durum karşısında direnç koymayı benimsediğinizde neler oluyor? Durdurmaya, görmezden gelmeye veya bir kenara itmeye çalışarak direndiğiniz uyaran, eş yükseklikte bir güç ile sizi geri itiyor. Duvarın direncini gözlemlerken; sizin direncinize kıyasla biraz daha güçlü olsa bile, duyularınızı üst kol ve omzunuzda hissetmişinizdir. Baskıyı bıraktıktan sonra, güç artık var olmasa da etkisi yine sizinledir. Çünkü, anlık duyu ve olayların daha az bilincindeyizdir; dolayısıyla tepkimizden belki de saatler, hatta günler sonra etkisini hissederiz. 
Direnç yolunu seçtiğimizde başka neler mi olur? Yargılama, etiketleme veya iyi-kötü, doğru-yanlış etiketleme gibi otomatik tepkilere kapılırız; gerçeği görmezden gelmeyi seçtiğimiz ve onun hayatımıza girmesini engellemeye çalıştığımız için olumsuz duygular sarmalına sürükleniriz. Durumu geçici olarak hafifleten, ancak gerçeklik algımızı bozan hikâyeler uydururuz. Direnç yolu duygu ve düşüncemizi yönetme ve tarafsız gözlem gibi becerilerimizi kaybetmemize sebep olur. Bir bakıma, işlevselliğimizi ve dış çevreyle etkileşimimizi aşağı çeker kısıtlarız. 
Peki ya kabullenme yolunu seçtiğimizde neler olur? Bilişsel ve duygusal fonksiyonlarımız bilinç ve farkındalıkla işleriz. Bu yolda adeta tarafsız bir gözlemci gibi, olana karşı açıklık ve farkındalıkla, keşfetme arzusu ve merakla, yargılayıcı olmayan bir tutumla kendimizi kapılabileceğimiz olumsuz duygular sarmalından sıyırırız. Durumla baş etmeye istekli ve sorumluluğu göğüslemeye hazır ve güçlü bir şekilde yol alırız. Hareketlerimiz ve sonuçlarından sorumlu hissederiz; çünkü, duygu ve düşüncemizi yönetebilir, tarafsız gözlem yapabilir ve tasarlamış olduğumuz eylem plan ve davranışlarımızı harekete geçirebiliriz. Esasında, açık sistemde, işlevselliğimizi genişleterek kendimiz ve başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurarız. Kabul bizi yenilgiye değil, özgürlüğe yönlendirir. 
Psikolog Barbara Fredrickson, bunu -yani, olumsuz duyguların ve zorlayıcı durumların kişinin düşünce ve hareket kapasitesini engellediğini ve kısıtladığı olgusunu, Genişlet ve Yapılandır (Broaden-and-Build) kuramıyla izah eder. Olumsuz duygular düşünce kapasitesini daraltırken, olumlu duygular düşünceleri ve eylem kapasitesini genişletir. Kısıtlanmış zihin kişiyi hızlı karar verme ve ilk olası sonuca doğru iter; oysa, genişlemiş zihin düşünceyi çeşitlendirir, fırsatlar üretir; bireyin daha fazla alternatif üretmesine, eylem planları kurgulamasına ve daha uzun süreli psikolojik, fizyolojik, zihinsel ve sosyal kaynaklarını etkin ve istendik yönde yönetmesine olanak sağlar.  
Özetle, direnç yolu düşünce ve eylem kapasitemizi daraltıp engellerken, kabullenme yolu kapasitemizi genişletmek ve yapılandırmak için gerekli altyapıyı üretir. Bugünlerde özellikle, belirsizlik ve zorlukla baş ederken olumlu deneyimler ve esenliğimiz için yapabileceğimiz en kolay ve iyi yolun yaşadığımız anın sunduklarını kabul etmek olacaktır. Özgürlüğün anahtarı ‘kabul’de gizlidir!

Comments

Leave a comment