İnsan Kaynakları
Yıllar
sonra bile bahsi geçtiğinde hiç de iyi anılmayacak olan 2020 yılı, her alanda
olduğu gibi, iş dünyasında insan kaynakları yönetimi anlayışında da köklü
değişimlere sebep oldu. Eskiden gelen iş yapma yöntemlerinin çaresiz kaldığını
ve aslında aylar veya yıllar alan bazı değişim süreçlerinin hayatımıza ne kadar
hızlı girdiğini hep birlikte gördük. Bu denli öngörülemeyen durumlar ile başa
çıkabilecek bir plana sahip olmasanız bile, durumu çabuk kabul edip gelişme ve
değişim planlarını uygulayabilecek kültüre sahip olmanın önemini bize gösterdi.
Deloitte, 2021 Global İnsan
Kaynakları Trendler Raporu’nda pandemi döneminde öne çıkan beş temel konudan
birinin; “İK’nın rolünün işgücü politikalarını standartlaştırmak ve
uygulamaktan kurum genelinde işin yeniden inşa edilmesine yönelik yeni bir
sorumluluğa kaydırmak” olduğunu vurgulamıştır.
Her büyük zorluk beraberinde
büyük değişimler getirir sözünü hatırlatırcasına, pandemi, İnsan Kaynakları’nın
yıllardır şirket yönetimlerini stratejik bir ortak olduğuna ikna etmek için
gösterdiği çabaların yarattığı etkiden daha fazlasını ilk birkaç ayında
başardı.
Peki, ne oldu da İK artık
şirketlerin işi yeniden inşa ederken beyninin diğer yarısı haline geldi?
Muhtemelen hiçbir dönem yönetimler IK profesyonelleri ile korona virüs
salgını dönemindeki kadar yakın çalışıp onların uzmanlıklarına başvurmadılar.
İnsan kaynağına ve teknolojiye yapılan yatırımların ve uygulanan politikaların,
bu dönemde insan kaynakları ve bilgi teknolojileri olmadan karar verilemeyecek konular
olduğu artık yaygın şekilde kabul görüyor. Üst yönetimler, bu alanlardaki
stratejilerin ne olması gerektiğini gerçek sahiplerinden duymak
istiyorlar.
İnsan Kaynakları Yönetimleri, zor ve öngörülemeyen şartlarda da etkin
çalışan performansı, ödüllendirme ve ücret sistemleri ve uzaktan eğitim
modellerini tasarlayarak yönetimlere sunmak durumunda kaldı. Tıpkı, stratejik
bir paydaşın yapması gerektiği gibi…
Pandemi ve çalışma hayatı
denilince ilk akla gelen ve çalışma hayatına en hızlı giren konu uzaktan
çalışma modeli oldu. İlk başta kısa sürecek gibi göründüyse de bir süre sonra,
şirketlerin yapılandırması ve yönetmesi gereken en önemli süreçlerinden biri
haline geldi. Yeni çalışma
modelleri, hem uzmanlık hem de yönetsel beceri gerektiren rollerin doğru
çalışanlara teslim edilme zorunluluğunu artırdı. Bu durumun insan kaynaklarına
yansıması ise insan kaynakları fonksiyonlarının en zorlayıcı sahası olan “doğru
yeteneklere ulaşmayı” daha zaruri hale getirmesi oldu.
Bugün kişisel disiplin seviyesi ve dayanıklılık eşiği yüksek, zor
şartlarda da sürdürülebilir yüksek performans sergileyebilen, inisiyatif kullanabilen,
gerektiğinde bireysel çalışma yapan ve doğru zamanda karar alıp uygulayabilmeyi
sağlayan çoklu yeteneklere sahip, dijital dünya ile barışık adaylar ön planda
ve maalesef burası genel yetenek havuzunun en sığ yeri…
Yeni dönem bize gösterdi ki, performansı; gelişim, takdir ve
ödüllendirme yerine doğrudan ücretle bütünleştirmek yeni nesil işlerin
sorumluluğunu üstlenen süper yetenekler için hiç doğru bir yaklaşım değil. Tam
tersi daha esnek, daha çevik performans ve ücret sistemleri kurmak, anlık geri
bildirim, sık ve somut değerlendirme fırsatları sunan performans sistemlerine geçiş
yapmak, geniş ücret bantlarını kullanmak, ücretin ağırlığının azaldığı gelir
paketlerini sunmak bu alanlardaki yenilikler arasında kendilerine yer bulmaya
başladı.
Örgün eğitimin bile tamamen dijital platformlara taşındığı pandemi
döneminde, dijital eğitimler mesleki ve kişisel gelişim programlarını da zirveye
çıkardı. Uzaktan eğitim modelleri yüz yüze eğitimdeki verimi tamamen
karşılamasa da, aslında tahmin edilenden daha çok fayda sağladığı ve
işletmelerin bundan sonraki süreçte de daha sık faydalanacağı bir model haline
geldi. Bu durum insan kaynaklarının eğitimin verimliliğini ve iş çıktılarına
yansımalarının ölçmesini zorlaştırırken; yüz yüze eğitimde zaman kısıtı veya
kişileri bir araya getirmedeki zorlukları ortadan kaldırdığı için eğitim sayısını
ve çeşitliliğini artırmasına imkan tanımıştır.
Pandemi iş dünyasına en önemli
sermayesinin ve rekabet avantajının insan sermayesi yani “entelektüel sermaye”
olacağı düşüncesini bir kez daha hatırlatmıştır.
P&G Yönetim Kurulu Eski Başkanı Richard R.
Deupree’in de 1948’de söylediği gibi; ”bütün paramızı, binalarımızı,
markalarımızı alıp, bize yalnızca çalışanlarımızı bırakın, biz her şeyi on yıl
içinde tekrar kurabiliriz” Pandemi sonrası yıkıma uğramış dünyada, payda insan
kaynaklarıdır. Nasıl ki pandemide İK fonksiyonları şirketlerin bu zorlu süreçte
itici gücü oldu ise, bundan sonraki süreçte de işgücünü yöneten bir birim
olmaktan ayrışarak işin yeniden inşa edilmesini ve şirketlerin gelişme
aşamasında daha iyi sonuçlar elde etmesini sağlayacak baş aktörlerden
olacaktır. İK bu vizyona sahip olduğunda, şirketler daha dirençli, çalışanlar
daha güçlü olacak dolayısıyla şirketler daha iyi sonuçlara ulaşabileceklerdir.
Comments